Kamulaştırma

 I.    GİRİŞ

 
Mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlama olan "kamulaştırma", idarenin kamu hizmetini gerçekleştirmek amacıyla ihtiyaç duyduğu özel hukuk kişilerine ait taşınmazları elde etmek için kullanılan bir mal edinme usulüdür.
 
Yönetimlerin, hizmet etmekle yükümlü bulundukları toplum üyelerinin ortak çıkarlarını sağlayabilmek bakımından gerekli kamusal işlevleri gereği gibi yerine getirebilmeleri amacıyla özel mülkiyete kamu adına müdahalede bulunma yetkilerinin gerekliliği fikri, yüzlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Tarihsel süreç içerisinde yönetimler, bu gereklilik doğrultusunda özel mülkiyete müdahaleyi bir kamu politikası olarak sürdüre gelmişlerdir.
 
Bireylerin mülkiyet hakkına en ağır müdahalede bulunması sebebiyle toplum düzeni üzerinde en büyük etkiye sahip olan kamulaştırma işlemi, özel mülkiyete konu taşınmazları toplum amaçlarına özgüleme yolunda, kamu yönetimlerinin elindeki en önemli aygıt olarak değerlendirilmektedir. Kamulaştırmanın bu niteliği, onu idarenin gerçekleştirdiği alelade bir işlem olmaktan çıkarmakta, idare hukuku doktrini içerisinde ayrıcalıklı bir yere sokmaktadır. İşlemin bireylerin sahip olduğu haklara ve dolayısıyla kamu düzenine kısmen aykırı doğası, onun; mülkiyet hakkı, kamu yararı gibi çok çeşitli yönlerden incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
 
Kamulaştırma Kanununda, 2001 tarih ve 4650 sayılı kanun ile önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler kapsamında kamulaştırmanın aşamaları da ödevde incelenecektir.
 
II.   TANIMLAR
 
II.1. KAMULAŞTIRMA
 
Kamulaştırma, Devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından kamu yararı için gerekli özel kişilere ait taşınmaz malların ve kaynakların kanunla gösterilen esas ve usullere göre yetkili organlarca verilen karar uyarınca ve parası peşin ödenerek zorla mülkiyetinin alınması veya üzerinde irtifak kurulmasıdır.
 
Bir başka tanıma göre de kamulaştırma, yetkili yönetimin, kamu yararının hedef tutan kamu hizmetini gerçekleştirebilmek için, bedelini peşin olarak ödemek kaydıyla, gerçek ve özel hukuk kişilerine ait taşınmaz mallara, ilgili mevzuatın öngördüğü usullerle zorla sahip olmasıdır.
 
Anayasa Mahkemesi bir kararında kamulaştırma işlemini şu şekilde tanımlamıştır; “Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin "kamu yararı" olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla idarece kaldırılmasıdır. Kamulaştırmanın bir başka tanımlaması ise kamu yararı amacıyla, bir taşınmazın takdir edilen bedeli peşin verilmek üzere malikinin rızasına bakılmaksızın elinden alınmasıdır.”
 
Kamulaştırma, esas olarak mülkiyet hakkının kamu yararına aykırı olarak kullanılmasını önlemek için yönetimlere tanınmış bir yetkidir. Malın asli sahibi olan özel kişinin iradesine bakılmaksızın gerçeklesen bir zor alım hareketi olan kamulaştırma söz konusu olduğunda kamu yararı ile özel çıkar karsı karsıya gelmekte ve kamu yararına üstünlük tanınmaktadır. Söyle ki, kamu yararının gerçekleştirilmesi için özel çıkar feda edilmekte, belli bir taşınmaz üzerinde özel mülkiyet kaldırılarak, daha sonra kamu yararı amacına tahsis edilmek üzere, o taşınmaz yönetim malları arasına sokulmaktadır.  Taşınmaz malikinin kamu yararı nedeniyle katlanmak zorunda olduğu fedakârlık, kendisine taşınmazın bedeli ödenmek suretiyle denkleştirilmektedir.
 
Kamulaştırma tasarrufu, tek taraflı idari-icrai bir işlemdir.
 
II.2.            MÜLKİYET HAKKI
 
İnsanın yaşaması, varlığını devam ettirebilmesi için tabiatta bulunan şeyleri elde etmesi gerekir. İşte insanla tabiat arasındaki bu kaçınılmaz ve zorunlu ilişki mülkiyet sorununun temelini meydana getirir. Diğer taraftan insan sosyal bir varlık olarak yaşamak durumundadır. Bu nedenle mülkiyet konusunda dikkatimizi çeken insan tabiat ilişkisinin aynı zamanda insanın içinde bulunduğu sosyal çevreyi de ilgilendirdiğidir. Dolayısıyla insan mülkiyet ilişkisi sosyal bir ilişki niteliği taşır.
 
Mülkiyet malik ile şey arasındaki ilişkidir. Dilimizdeki mülkiyet kelimesi Arapça “mulk” sözcüğünden türemiştir. Mulk, hüküm ile bir şeyin zapt ve tasarrufu olarak tanımlanmakta, azim, azamet, saltanat manalarına gelmektedir. Melik, mülke sahip olan yani hükümdar anlamına gelmektedir. Malik, mülkiyet adı verilen ilişkinin birinci unsurudur ve karşımıza kişi olarak çıkmaktadır. Bu kişi gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişide olabilir. Şey’ e gelince bu menkul olabileceği gibi gayrimenkulde olabilir.
 
Mülkiyet, sahibine hukuk düzeni çerçevesinde sahip olduğu şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi veren bir ayni haktır.
     
Klasik mülkiyet anlayışına (liberal-bireyci) göre, mülkiyet hakkına dışarıdan hiçbir müdahale yapılamaz. Bireysel çıkar, toplum çıkarlarından önce gelir. Bireysel çıkarlarla toplum çıkarları çatışırlarsa bireysel çıkarlar korunur.
 
Mülkiyet hakkı, zaman içerisindeki düşünsel gelişime paralel olarak bir tür evrime maruz kalmıştır. Bu süreçte, klasik mülkiyet anlayışı kavramından ayrı bir modern mülkiyet anlayışı doğmuştur.
 
Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Bu anlayışa göre, hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunlar, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünülmelidir.
 
Anayasa Mahkemesi de bir kararında ‘’Mülkiyet hakkı geçen yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında, malikin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, kutsal ve doğal haklardan sayılırken, günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı, malike, toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır.’’ diyerek, Anayasa’nın benimsediği modern mülkiyet görüşünün uygulanmasını öngörmüştür.
 
1982 Anayasası’ nda mülkiyet hakkı, Kişinin Hakları ve Ödevleri Bölümü’ nde 35. Maddede düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
 
35. maddenin birinci fıkrası mülkiyet ve miras haklarını tanıyan ve koruyan genel ilkeyi açıklamaktadır.  İkinci fıkrada mülkiyet ve miras haklarının “kamu yararı”  için  “kanunla”  sınırlanabileceği belirtilmiştir. Şu durumda sınırlamanın kamu yararının korunması için kanunla yapılması gerekir. Üçüncü fıkrada ise bütün maliklere yönelen genel bir emir yer almaktadır.
 
1982 Anayasası sosyal devlet anlayışını benimsemiştir. Sosyal devlet özel mülkiyet anlayışına dayanır. Sosyal devletin mülkiyet anlayışı, klasik mülkiyet anlayışında olduğu gibi mutlak ve sınırsız bir hak vermediği gibi mülkiyetin haklarla birlikte ödevlerde yüklediği kabul edilir. Nitekim 35. Madde de bu hakkın kamu yararı amacıyla sınırlanabileceğini ve kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı belirtilmiştir. 
 
Anayasa Mahkemesi’ nin ilgili kararında da belirtildiği üzere; Kamulaştırma, kamu yararı çerçevesinde mülkiyet hakkına getirilmiş bir istisnadır. 
 
II.3.            KAMU YARARI
 
Kamunun gereksinmeleriyle veya ulusal birliğin, devletin gereksinmeleriyle ilgili olan ve bunları karşılayan, topluma, ulusa, devlete istifadeler sağlayan yarar; neyin kamu yararına olduğunun, neyin olmadığının saptanması, bir noktada siyasal bir sorun olmakta ve bu nedenle, üzerinde herkesi tatmin edici tam anlaşma olanağı bulunmamaktadır.
 
Kentbilim Terimleri Sözlüğü’ nde ise kamu yararı; kamu kuruluşlarının elinde bulunan yetkilerin ve kaynakların halkın iyiliği için kullanılmasını belirleyen tüzel koşul, iyelik hakkının sınırının belirtilmesinde kullanılan ve bu hakkın özüne dokunulmamasını güvenceye bağlayan yasal ölçü olarak tanımlamaktadır.
 
Anayasamızda, “kamu yararı” başlığı altında ayrı bir düzenleme mevcuttur. Bu başlık altında “Kıyılardan yararlanma” (md.43), “Toprak mülkiyeti” (md.44), “Tarım, hayvancılık ve üretim alanlarında çalışanların korunması” (md.45), “Kamulaştırma” (md.46), “Devletleştirme ve özelleştirme” (md. 47) maddeleri yer almaktadır.
 
“Temel Haklar ve Ödevler” kısmının “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünün III’ üncü alt başlığı olarak belirlenen kamu yararı kavramı içerik olarak belirlenmiştir. Öte yandan, anayasa yapıcısı tarafından hem bir hak ve ödev olarak, hem de temel hak ve ödevlerin sınırlanmasının başat unsuru olarak öngörülmüştür.
 
Anayasa Mahkemesi, kamu yararı kavramını hukuk devletinin tanımına giren unsurlardan birisi olarak nitelemekte ve kanunların amaç unsurunu da kamu yararı olarak kabul etmektedir. Anayasa Mahkemesi’ nin, kamu yararı tanımı yapmak yerine, her somut olayda kamu yararının var olup olmadığını incelediğini söylenebilir. Mahkeme, sadece yasa koyucunun özel çıkarlar için veya yalnızca belli partilerin veya kişilerin yararına olarak bir düzenleme yapıp yapmadığını araştırmakla yetinmeyerek, yasaların doğurduğu sonucun kamu yararına uygun olup olmadığını da incelemiştir. Koşulların değişmesiyle kamu yararını karşılayamaz duruma düşen kanun hükümlerinin dahi iptalinin gerektiğini söyleyen mahkeme, doğal olarak her somut olayda kamu yararının var olup olmadığını inceleyecektir.
 
III.  KAMULAŞTIRMANIN UNSURLARI
 
Kamulaştırma işleminin unsurları söyle sıralanabilir:
  • Kamulaştırma yetkisi yalnızca devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerine aittir. 
  • Kamulaştırma ancak kamu yararının gerektirdiği hallerde yapılır. 
  • Kamulaştırmanın konusunu yalnızca özel mülkiyetteki taşınmaz mallar oluşturur. 
  • Kamulaştırma, ancak kanunla gösterilebilecek esas ve usullere göre yapılabilir. 
  • Kamulaştırılan taşınmazın değeri pesin olarak ödenmelidir. 
  • Kamulaştırma, esas olarak bir zor alım hareketidir.
 
IV. YASAL DAYANAK
 
IV.1.          T.C. ANAYASASI
 
Anayasa’nın 35. maddesi, herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğunu belirttikten hemen sonra, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceğinin altını çizmektedir. Maddenin son fıkrasına göre de, mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
 
Mülkiyet hakkına kamusal amaçlarla müdahalenin sınırlarını genel olarak belirleyen bu maddenin ardından Anayasamız, 46. maddesiyle kamulaştırma işleminin anayasal temelini oluşturmuştur. 03.10.2001 tarih ve 4709 Sayılı Kanun’un 18’inci maddesiyle değişen ve 17.10.2001 tarihinden itibaren geçerli olarak yürürlüğe giren sekliyle 46. madde su hükümleri barındırmaktadır:  “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
 
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
 
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
 
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”
 
İlgili madde özetle; kamulaştırmanın şartlarına, yetkili organlara, kamulaştırmaya konu olabilecek mallara ve kamulaştırma bedelinin ödenme şekillerine değinmektedir. Maddenin bir başka özelliği de, kamulaştırmanın kimler tarafından yapılabileceğinin düzenlenmesi fakat kamulaştırmayı tanımlamamasıdır.
 
IV.2.          KAMULAŞTIRMA KANUNU
 
Tıpkı Anayasa gibi, kamulaştırma işleminin tanımına yer vermeyen 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu, 1. maddesiyle kapsamını belirlemiştir. Buna göre, ‘’Bu kanun; kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzel kişilerince kamulaştırılmasında yapılacak işlemleri, kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescilini, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınmasını, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemlerini, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemlerini düzenlemektedir.’’
 
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu, Devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından, gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların kamu yararının gerekliliği ilkesine uygun olarak kamulaştırılmasını ve yapılacak kamulaştırmalarda taşınmaz sahiplerine, kamulaştırmayı yapan idare tarafından ödenecek kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını düzenler.
 
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu, 2001 yılında çıkarılan 4650 Sayılı Kanun ile köklü değişikliklere uğramıştır:
 
•    Yönetimler, yeterli ödeneğe sahip olmadan kamulaştırma işlemine başlayamayacaklardır.
 
•    Öncelikli olarak, taşınmaz malı satın alma usulünün uygulanması esası getirilmiştir.
 
•    Kamulaştırma bedelinin il ve ilçe kıymet takdir komisyonları yerine mahkemelerce tespit edilmesi esası getirilmiştir.
 
•    Kamulaştırma işleminin iptali için dava açılmış olmasının, işlemlerin durdurulmasına yetmeyeceği, bunun için yürütmenin durdurulması kararı verilmiş olmasının aranacağının altı çizilmiştir.
 
V.  KAMULAŞTIRMANIN AŞAMALARI
 
Kamulaştırma Kanununda, 2001 tarih ve 4650 sayılı kanun ile yapılan değişikliklerden sonra, kamulaştırmanın aşamaları idarî ve adlî olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
 
V.1.           İDARİ AŞAMA
 
Kamulaştırma Kanunundan yola çıkarak, idari aşamalar aşağıdaki şekilde sıralanabilir;
 
a.   Yeterli Ödeneğin Temin Edilmesi
 
Kamulaştırma Kanununun 3. maddesine 2001 tarihli 4650 sayılı kanunla eklenen son fıkrada “İdarelerce yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamaz” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince, İdare öncelikle kamulaştırma için gerekli ödeneği temin edecektir. Yeterli ödenek temin edilmeden, kamu yararı kararı alınamaz, kamulaştırılacak taşınmaz belirlenemez, kamulaştırma kararı alınamaz
 
b.   Kamu Yararı Kararının Alınması
 
Kamulaştırma ancak kamu yararı amacıyla yapılabilir. Bu bakımdan, kamulaştırma kararı alınmadan önce, “kamu yararı kararı” alınması gerekir. Kamu yararı kararı, kamulaştırmanın ön koşuludur ve kamu yararı kararı olmadan, kamulaştırma işlemi yapılamaz.
 
Kamu yararı kararı, kamulaştırma yapma konusunda idareye verilen bir “izin” niteliğindedir. Kamu yararı kararı alınması, idare için kamulaştırma yapma konusunda bir zorunluluk yüklemez. İdare, kamulaştırma yapıp yapmama konusunda takdir yetkisine sahiptir.
 
Kamulaştırma Kanununun 5. maddesinde, kamu tüzel kişileri bakımından hangi makamların ya da hangi organların kamu yararı kararını alabileceği, 6. maddesinde de, alınan kamu yararı kararının hangi makamlar tarafından onaylanacağı düzenlenmiştir. Yine Kamulaştırma Kanununun 6. Maddesinin son fıkrasına göre, onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına gerek yoktur. Bunlar kamu yararı kararı yerine geçer.
 
Kamulaştırma işleminin sebep unsurunu belirleyen kamu yararı kararı kavramına 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 5. maddesinde yer verilmiştir. Söz konusu maddeye göre kamu yararı verecek merciler şunlardır:
 
a)      Kamu idareleri ve kamu tüzel kişileri;
 
- Kanunun 3. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan, Bakanlar Kurulu’nca kabul olunan, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla yapılacak kamulaştırmalarda ilgili bakanlık,
- Köy yararına kamulaştırmalarda Köy İhtiyar Kurulu,
- Belediye yararına kamulaştırmalarda Belediye Encümeni,
- İl özel idaresi yararına kamulaştırmalarda İl Encümeni,
- Devlet yararına kamulaştırmalarda İl Yönetim Kurulu,
- Yükseköğretim Kurulu yararına kamulaştırmalarda Yükseköğretim Kurulu,
- Üniversite, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yararına kamulaştırmalarda yönetim kurulları,
- Aynı ilçe sınırları içinde birden çok köy ve belediye yararına kamulaştırmalarda İlçe Yönetim Kurulu,
- Bir il sınırları içindeki birden çok ilçeye baglı köyler ve belediyeler yararına kamulaştırmalarda İl Yönetim Kurulu,
- Ayrı illere bağlı birden çok kamu tüzelkişileri yararına kamulaştırmalarda Bakanlar Kurulu,
- Birden çok il sınırları içindeki Devlet yararına kamulaştırmalarda Bakanlar Kurulu.
 
b)  Kamu kurumları yararına kamulaştırmalarda yönetim kurulu veya idare meclisi, bunların olmaması halinde yetkili yönetim organları,
 
c)   Gerçek kişiler yararına kamulaştırmalarda bu kişilerin, özel hukuk tüzel kişileri yararına kamulaştırmalarda ise; yönetim kurulları veya idare meclislerinin, yoksa yetkili yönetim organlarının başvuruları üzerine gördükleri hizmet bakımından denetimine bağlı oldukları köy, belediye, özel idare veya bakanlık.
 
Kamulaştırma yetkisi, kamu gücünü kamu adına kullanabilen ve bu kanunun 5. maddesinde sayılan kurumların uhdesinde bulunan bir güçtür. Kamulaştırma yetkisine sahip kurumlar, kamu gücünden doğan yetkilerini kullanarak, kendi görev alanları çerçevesinde kamulaştırma yapabilirler. Kamu kurumlarının aksi yönde ve görev alanları dışında bir konu için kamulaştırma yapmaları, ortaya yetki gaspı problemini çıkarır. Böyle bir kamulaştırma işlemi yetki yönünden hukuka aykırılık teşkil eder.
 
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 6. maddesinde de kamu yararı kararını onaylayacak mercilere yer verilmiştir. Söz konusu maddeye göre kamu yararı kararları;
 
- Köy ihtiyar kurulları ve belediye encümeni kararları, ilçelerde kaymakamın, il merkezinde valinin,
- İlçe yönetim kurulları, il encümenleri ve il yönetim kurulları kararları, valinin,
- Üniversite yönetim kurulu kararları, rektörün,
- Yükseköğretim Kurulu kararları, kurul başkanının,
- Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Yönetim Kurulu kararları, genel müdürün,
- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu kararları, Yüksek Kurum Başkanının,
- Kamu kurumları yönetim kurulu veya idare meclisleri veya yetkili idare organları kararları, denetimine bağlı oldukları bakanın,
- Gerçek kişiler veya özel hukuk tüzel kişileri yararına; köy, belediye veya özel idarece verilen kararlar, valinin, onayı ile tamamlanır. Bakanlıklar veya Bakanlar Kurulu tarafından verilen kamu yararı kararlarının ayrıca onaylanması gerekmez.
 
Kamulaştırmada ilk adım, her ne kadar bir ‘’kamu yararı kararı’’ alınması ise de, imar planlarının uygulanması amacıyla yapılması öngörülen kamulaştırmalarda, yasa, böyle bir kararın alınmasına, işlemin kısa sürede tamamlanması bakımından, gerek görmemiştir. Nitekim Yasanın bununla ilgili 6. maddesinin son fıkrasında söyle denilmektedir: ‘’Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur. Bu durumlarda, yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine başlandığını gösterir bir karar alınır.
 
c.   Kamulaştırılacak Taşınmazın Belirlenmesi
 
Kamulaştırmada üçüncü aşama, kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesidir. Kamu yararı kararının alınmasından sonra, hizmete en uygun taşınmazın belirlenmesi aşamasına geçilir. Kanunun 7. maddesine göre, kamulaştırmayı yapacak idare, taşınmazın sınırı, yüzölçümü, cinsini gösterir ölçekli planını yapar ya da yaptırır. Yine kamulaştırılacak taşınmaz üzerinde hak sahibi (mülkiyet yahut zilyetlik) olanlar araştırılıp tespit edilir. Öte yandan ilgili vergi dairesinden, beyan edilen değerini ister. Vergi dairesi beyan değerini, yoksa takdir edilecek değeri en geç bir ay içerisinde kamulaştırmayı yapacak idareye bildirir.
 
d.   Kamulaştırma Kararı ve Şerh
 
Kanunun 7. maddesine göre, kamulaştırmayı yapan idare, taşınmazı ve hak sahiplerini belirledikten sonra, “kamulaştırma kararı” alır ve bu kararın tapu siciline şerh edilmesi için, tapu dairesine bildirir. Buradaki kamulaştırma kararı, mülkiyetin idareye geçmesi sonucunu doğurmaz. Şerh ise, malikin bazı haklarını sınırlar. Bu aşamada henüz bedel tespiti söz konusu değildir. Kanunun 7. maddesine göre, bu şerhten sonra mülkiyet değişikliği ya da diğer aynî hak tesisleri, tapu dairesince kamulaştırmayı yapacak idareye bildirilmek durumundadır. Yine şerh tarihinden itibaren altı ay içinde idare, Kanunun 10. maddesine göre kamulaştırma bedelinin tespiti ile idare adına tesciline dair mahkemeden alınacak belgeyi tapu dairesine sunmaz ise, tapu dairesi şerhi re’ sen siler.
 
e.   Satın Alma Usulünün Denenmesi
 
Kamulaştırma kanununda, 4650 sayılı kanun ile getirilen en önemli değişikliklerden birisi, idarenin öncelikle satın alma usulünü denemesidir. Kanunun 8. maddesinde bu usulün aşamaları su şekilde düzenlenmiştir.
 
1)   Kamulaştırmayı yapacak idare, malın tahmini bedelini tespit etmek üzere kendi bünyesi içinden en az üç kişiden teşekkül eden bir veya birden fazla kıymet takdir komisyonunu görevlendirir. Bu komisyon, kanunun 11. maddesindeki esaslara göre, konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan da rapor alarak, gerektiğinde Sanayi ve Ticaret Odalarından ve mahalli emlak alım satım bürolarından alacağı bilgilerden de faydalanarak taşınmaz malın bedelini tespit eder. Ayrıca idare, tahmin edilen bedel üzerinden pazarlıkla satın alma ve trampa işlemlerini yürütmek ve sonuçlandırmak üzere kendi bünyesi içinden en az üç kişiden teşekkül eden bir veya birden fazla uzlaşma komisyonunu da görevlendirir.
 
2) İdare, tespit ettiği bedeli belirtmeksizin, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malın bedelinin pesin veya 3.madde çerçevesinde taksitle ödenmesi suretiyle ve pazarlıkla satın almak veya idareye ait bir başka taşınmaz malla trampa yoluyla devralmak istediğini resmi taahhütlü bir yazıyla malike bildirir.
 
3) Malik veya yetkili temsilcisi tarafından, bu yazının tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde, kamulaştırmaya konu taşınmaz malı pazarlıkla ve anlaşarak satmak veya trampa isteği ile birlikte idareye başvurabilir. Bu halde komisyonca tayin edilen tarihte pazarlık görüşmeleri yapılır. Tespit edilen tahmini değeri geçmemek üzere bedelde veya trampada anlaşmaya varılması halinde, yapılan bu anlaşmaya ilişkin bir tutanak düzenlenir ve anlaşma konusu taşınmaz malın tüm hukuki ve fiili vasıfları ile kamulaştırma bedelini içeren tutanak malik veya yetkili temsilcisi ve komisyon üyeleri tarafından imzalanır.
 
4) İdarece, anlaşma tutanağının tanzim tarihinden itibaren en geç kırk beş gün içinde, tutanakta belirtilen bedel ödenmeye hazır hale getirilerek, bu durum malike veya yetkili temsilcisine yazıyla bildirilerek tapuda belirtilen günde idare adına tapuda ferağ vermesi istenilir. Malik veya yetkili temsilcisi tarafından idare adına tapuda ferağ verilmesi halinde, kamulaştırma bedeli kendilerine ödenir.
 
5) Kanunun 8.maddesine göre, “bu madde uyarınca satın alınan veya trampa edilen taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkı, sahibinden kamulaştırma yolu ile alınmış sayılır ve bu şekilde yapılan kamulaştırmaya veya bedeline karsı itiraz davaları açılamaz”.
 
V.2.           ADLİ AŞAMA
 
Satın alma usulünün denenmesi sonucunda, malik anlaşmaya yanaşmaz (yani kamulaştırma yazısının tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde, taşınmazı satmaya veya trampa yapmaya hazır olduğunu idareye bildirmez ise) veyahut anlaşma sonunda tapuya gelerek ferağ vermez ise, idare asliye hukuk mahkemesine başvurarak, taşınmazın idare adına tesciline karar vermesini talep edebilir. Bu asamaya adli asama denir. Bu aşamanın nasıl yürüyeceği Kamulaştırma Kanununun 4650 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesinde düzenlenmiştir.
 
a.   İdarenin Asliye Hukuk Mahkemesine Müracaatı
 
Kanunun 8. maddesine göre satın alma usulü ile kamulaştırma gerçekleştirilemez ise idare, 7. maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8. Maddeye göre yaptırdığı bedel tespiti ve ilgili evrakı da ekleyerek taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine başvurur. İdare bu başvuruda mahkemeden, taşınmazın bedelinin tespiti ile bedelin peşin (kamulaştırma 3.maddesine yapılıyorsa taksitle ödenmesi) ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesini talep eder.
 
 
 
 
b.   Meşruhatlı Davetiye
 
İdarenin başvurusunu alan mahkeme, başvuru tarihinden itibaren en geç 30 gün sonrası için bir duruşma günü belirler, idarenin dilekçesini ve eklerini de ekleyerek, meşruhatlı bir davetiye ile maliki duruşmaya davet eder. Duruşma günü idareye de tebliğ edilir.
 
Yapılan bu meşruhatlı davetiye seklindeki tebligatta aşağıdaki hususlar açıkça belirtilir (m.10);
 
1)   Kamulaştırılacak taşınmaza ait tüm bilgiler (yeri, paftası, yüzölçümü vs).
 
2)   Malik veya maliklerin kimliği.
 
3)   Kamulaştırmayı yapan idarenin adı.
 
4)   14. maddede öngörülen süre içerisinde, tebligat tarihinden itibaren kamulaştırma işlemine karsı idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karsı düzeltim davası açabileceği.
 
5)   Açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği.
 
6)   14. maddede öngörülen süre içerisinde kamulaştırma işlemine karsı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği.
 
7) Mahkemece tespit edilen bedelin hangi bankaya yatırılacağı.
 
8) Taşınmaza ve değerine ilişkin tüm delillerini ve savunmalarını, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde yazılı olarak bildirmesi gerektiği.
 
c.   Bedelin Tespiti
 
1)   Duruşmada tarafların anlaşması: Mahkeme duruşmada tarafları, bedel konusunda anlaşmaya davet eder. Taraflar bedel konusunda anlaşır iseler, anlaşılan bu bedel kamulaştırma bedeli olarak kabul edilir ve 10. maddenin 8. fıkrasının 2. ve devamı cümlelerine göre hareket edilir.
 
2)   Bedelin mahkemece tespiti: Duruşmada taraflar bedel konusunda anlaşamaz iseler bedel, kanunun 10, 11 ve 15. maddelerinde belirlenen usullere göre (bilirkişi, keşif, duruşma) mahkemece tespit edilir.
 
Kamulaştırma Kanunu’ nun, 4650 Sayılı Kanun ile değişik 11. maddesinde bedel tespit esaslarına yer verilmiştir. Söz konusu maddeye göre, kanunun 15. maddesi uyarınca il ve ilçelerde oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yerel mahkeme heyetiyle birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
- Cins ve nev’ini,
- Yüzölçümünü,
- Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
- Varsa vergi beyanını,
- Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
- Arsalarda, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
- Yapılarda, (kamulaştırma tarihindeki) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını, (‘’kamulaştırma tarihindeki’’ ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 9 / 4 / 2003 tarihli ve E.:2002 / 79, K.:2003 /29 sayılı kararı ile iptal edildiğinden madde metninden çıkarılmıştır.)
- Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri, esas tutarak düzenleyecekleri raporda, bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler. Aynı madde, taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği karın dikkate alınmayacağını da hükme bağlamıştır.
 
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. İrtifak kurulan alanın dışında kalan taşınmazın değerinde meydana gelen azalma, metrekareye göre hesaplanır. Bu farkın, taşınmazın yüzölçümü ile çarpımı kamulaştırma bedelini meydana getirir. Ancak kamulaştırma karşılığı, bu değere, irtifak hakkı kurulması için kamulaştırılan alanın değerinin eklenmesi ile bulunur.
 
2001 yılında kabul edilerek yürürlüğe giren 4650 Sayılı Kanun, kamulaştırma usulünde köklü bir revizyona imza atmıştır. Değişikliklerle, önceki düzenlemede, malik tarafından, kamulaştırma bedelinin artırılması seklinde açılan dava türü ortadan kalkmıştır. Kamulaştırma bedeli ile ilgili dava, bir ‘’tespit davası’’ hüviyetini kazanmış ve davacılık sıfatı kamulaştırmayı yapan idareye geçmiştir.
 
Kanunun düzenleme öncesindeki halinde, kamulaştırma bedelini kıymet takdir komisyonu belirlemekte; mahkemenin tayin ettiği bilirkişi kurulu ise, sadece takdir olunan miktarın ne kadar artırılması gerektiğini tespit ediyordu. Değişiklik sonrası durumda ise, idarenin kendi bünyesinde oluşturulan kıymet takdir komisyonu, idarenin uzlaşma görüşmeleri yapmasında esas alması, bedele ilişkin ödenek ve programlarını yapması için kamulaştırma bedelini takdir etmektedir.
 
Bedel tespiti konusundaki asli yetkiyi idarenin elinden alarak bağımsız mahkemelere veren ve kıymet takdir komisyonunun yapacağı tespiti esas olmaktan çıkarıp ikincil bir seviyeye indirgeyen, onu yalnızca bir hazırlık işlemi olarak değerlendiren değişikliklerle, kamulaştırmaya konu olan taşınmazların bedellerinin, kamulaştırma talebi ile kurulan karşılıklı ilişkide bir taraf olduğu açıkça belli olan kıymet takdir komisyonu üyelerinin iradesiyle tespit edilmesi önlenmek istenmiştir.
d.   Bedelin Bankaya Yatırılması
 
Belirlenen bedelin davetiyede belirlenen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun mahkemeye ibrazı için idareye 15 günlük süre verilir.
 
e.   Taşınmazın İdare Adına Tescili
 
İdare, belirlenen süre içerisinde, bedelin belirtilen bankaya yatırıldığına ilişkin makbuzu mahkemeye ibraz ederse, mahkeme, taşınmazın idare adına tesciline ve bedelin hak sahibine ödenmesine karar verir ve bu karar tapu idaresine ve bankaya bildirilir.
 
Kamulaştırma Kanununun 25. maddesinin 1. fıkrasında açıkça belirtildiği üzere, taşınmazın mülkiyeti, asliye hukuk mahkemesinin tescil kararı ile idareye geçer. Kanunun 10. maddesine göre, mahkemenin verdiği tescil hükmü kesindir. Bunun anlamı, bu karara karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz. Bedele ilişkin kararın ise temyizi mümkündür.
 
f.    Mahkeme Kararının Hukuki Mahiyeti
 
Kamulaştırma Kanunu m.25’e göre Mahkeme, bedelin tespiti yanında taşınmazın idare adına tesciline de karar vermektedir ve bu tescil kararı ile mülkiyet idareye geçmektedir. Şu halde Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı bir inşai durum ortaya koymaktadır. Zira bu karar ile mülkiyet el değiştirmektedir. Bu noktadan hareketle, inşai bir dava olduğu söylenebilir.
 
V.3. KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNE KARŞI İPTAL DAVASI AÇILMASI
 
Satın alma yönteminde taraflar anlaşamazlar ise, idarenin asliye hukuk mahkemesine başvurarak bedelin tespitini ve taşınmazın idare adına tesciline karar vermesini talep edebileceği yukarıda belirtilmişti. Bu talep üzerine mahkemenin, malik için çıkardığı meşruhatlı davetiyede (m.10) “14. maddede öngörülen süre içerisinde, tebligat tarihinden itibaren kamulaştırma işlemine karsı idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karsı düzeltim davası açabileceği” açıkça bildirilir.
 
Yine bu davetiyede “14. maddede öngörülen süre içerisinde kamulaştırma işlemine karsı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden, taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği” konusu da açıkça bildirilir.
 
Bu hükme göre, iptal davası açılmış ise dava sonuçlanıncaya kadar yahut dava açma süresi doluncaya kadar kamulaştırma işlemi kesinleşmiş olmayacaktır. Kamulaştırma işlemine karsı açılan iptal davasında görevli ve yetkili mahkemeye gelince, kamulaştırma kararı Bakanlar Kurulunca alınmış ise, iptal davası Danıştay’da açılacaktır(DK, m.24/1-a). Diğer idarelerin aldığı kamulaştırma kararlarına karsı ise, taşınmazın bulunduğu yer idare mahkemesi yetkilidir (İYUK, m.34/1).
 
Kamulaştırma işlemine karsı açılacak davalarda dava süresi özel olarak Kamulaştırma Kanununun 14. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karsı idari yargıda iptal davası açılabilir.
 
VI.         KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNDE ÖZEL DURUMLAR
 
VI.1.          KISMEN KAMULAŞTIRMA
 
Anayasa’nın, 46. maddesi, taşınmaz malların tamamı yerine bir kısmının da kamulaştırabileceğini hükme bağlamıştır. Kısmen kamulaştırma, 2942 Sayılı Kanun’un 12. maddesinde daha kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kısmen kamulaştırılan taşınmaz malın değeri;
 
 - Kamulaştırılmayan kısmın değerinde, kamulaştırma sebebiyle bir değişiklik olmadığı takdirde, o malın 11. maddede belirtilen esaslara göre takdir edilen bedelinden kamulaştırılan kısma düşen miktarıdır.
 
- Kamulaştırma dışında kalan kısmın kıymetinde, kamulaştırma nedeniyle eksilme meydana geldiği takdirde; bu eksilen değer miktarı tespit edilerek, kamulaştırılan kısmın (a) bendinde belirtilen esaslar dairesinde tayin olunan kamulaştırma bedeline eksilen değerin eklenmesiyle bulunan miktardır.
 
‘’C’’ bendi gereğince yapılacak indirme, kamulaştırma bedelinin yüzde ellisinden fazla olamaz.
Yine aynı maddeye göre, ‘’Bir kısmı kamulaştırılan taşınmaz maldan artan kısmı yararlanmaya elverişli bir durumda değil ise, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda dava açılmayan hallerde mal sahibinin en geç, kamulaştırma kararının tebliğinden itibaren 30 gün içinde yazılı başvurusu üzerine, bu kısmın da kamulaştırılması zorunludur.’’
 
VI.2.          TRAMPA YOLUYLA KAMULAŞTIRMA
 
Taşınmaz malikinin kabul etmesi halinde, kamulaştırılan taşınmaz malın bedeli yerine, idarenin kamu hizmetlerine tahsis edilmemiş olan taşınmaz mallarından, bu bedeli kısmen veya tamamen karşılayacak miktarının verilmesine trampa yoluyla kamulaştırma denilmektedir. Özellikle belediyelerin, yol ve yeşil alan gibi kamu alanı ihtiyaçlarını karşıladıkları ve ‘’takasa gitme’’ diye adlandırdıkları usul, trampa yoluyla kamulaştırma usulüdür. Trampa, en özlü biçimiyle, malın malla değişimidir. Devlet, kamu hizmetinde kullandığı bir malını gerçek ya da özel hukuk tüzel kişilerine ait mallarla trampa edebilir. Ayrıca, çeşitli kamu kuruluş ve kurumları arasında da böyle bir değişim söz konusu olabilir.
 
Trampa yoluyla kamulaştırma, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 26. maddesinde düzenlenen bir kamulaştırma usulüdür. Söz konusu maddeye göre, ‘’mal sahibinin kabul etmesi halinde, kamulaştırma bedeli yerine, idarenin kamu hizmetine tahsis edilmemiş olan taşınmaz mallarından, bu bedeli kısmen veya tamamen karşılayacak miktarı verilebilir.’’
 
‘’Kamulaştırma bedeli yerine verilecek taşınmaz malın değeri, idarenin ihale komisyonunca, yoksa bu amaçla kuracağı bir komisyonca tespit edilir. Taşınmaz mal bedelleri arasındaki fark taraflarca nakit olarak karşılanır. Ancak, idarenin vereceği taşınmaz malın değeri, kamulaştırma bedelinin yüzde yüz yirmisini asamaz.’’
 
VI.3.          ACELE KAMULAŞTIRMA
 
Acele kamulaştırma, Kanunun istisnai olarak öngördüğü bir usuldür. Bu usulle ilgili 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’ndaki hükümler, 4650 Sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değiştirilmiş ve değişen diğer maddelere uyumlu hale getirilmiştir.
 
Kanuna göre, 3634 Sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına dâhilinde Bakanlar Kurulu’nca karar alınacak hallerde, özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda, gerekli olan taşınmaz mallar acele kamulaştırma işlemine tabi tutulabilir.
 
VI.4.          KAMULAŞTIRMADAN VAZGEÇME
 
Kamulaştırma bir idari işlem olması nedeniyle, idari işlemin geri alınması hakkındaki genel hükümlere tabidir. Bununla beraber, kamulaştırma sonunda, kamulaştırılan taşınmazın mülkiyeti idareye geçeceğinden, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu, bu konuya ilişkin olarak 21 ve 22’ nci maddelerinde özel hükümlere yer vermiştir. Bu maddelere göre, idarenin kamulaştırmadan vazgeçmesi, kamulaştırmanın ve kamulaştırma bedelinin kesinleşmesinden sonra olabileceği gibi, henüz kamulaştırma ve kamulaştırma bedeli kesinleşmeden de olabilir.
 
Kamulaştırmadan vazgeçme kararı, kamulaştırma kararını veren merci tarafından verilmektedir. Mülkiyet hakkının eski malike tekrar dönmesine neden olan kamulaştırmadan vazgeçme işlemi, kamulaştırma ile ilgili olarak devam eden dava sırasında meydana geldiyse, dava giderleri ile harç, harcanan emek ve isin önemi gözetilerek mahkemece maktu en takdir olunacak avukatlık ücreti idareye yükletilir.
 
Açılan kamulaştırma bedelinin tespit davasında mahkemece verilen karar kesinleşmişse, 2942 Sayılı Kanunun 21. maddesine göre işlemden vazgeçmek mümkün değildir. Kesinleşen kamulaştırmadan vazgeçilmesi, ancak Kanunun 22. maddesi uyarınca tarafların anlaşması suretiyle mümkündür.
 
VI.5.          MALİKİN GERİ ALMA HAKKI
 
Kamulaştırmadan malikin geri alma hakkını, 2942 Sayılı Kanunun 23. Maddesi düzenlemektedir. Maddeye göre, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırmayı yapan idarece; kamulaştırma devir ve amacına uygun hiçbir işlem veya tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz mal olduğu gibi bırakılırsa, mal sahibi veya mirasçıları kamulaştırma bedelini aldıkları günden itibaren isleyecek kanuni faiziyle birlikte ödeyerek, taşınmaz malını geri alabilir.
 
Aynı madde, geri alma hakkının, dogmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmasını öngörmekte, bu süre içinde kullanılmayan geri alma hakkının düşeceğini belirtmektedir. Buna göre malikin geri alma hakkının doğabilmesi için, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesinden itibaren 5 yıl içinde su koşullardan birinin gerçekleşmiş olması gerekir:
 
- Kamulaştırmayı yapan idarece, kamulaştırılan taşınmaz üzerinde kamulaştırma sebep ve amacına uygun hiçbir işlem ya da tesisat yapılmamış olmalıdır.
 
- Veya kamulaştırmayı yapan idarece kamulaştırılan taşınmaz kamulaştırma sebebi ve amacı dışında ve fakat kamu yararına yönelik bir başka ihtiyaca tahsis edilmeyerek olduğu gibi bırakılmış olmalıdır. Kamulaştırılan taşınmazın iade isteminin olumlu sonuçlanabilmesi için, davanın süresi içinde açılması yanında, ayrıca taşınmaz malın kamulaştırma amacına uygun olarak kullanılmadığının da saptanması zorunludur.
 
 - Ya da kamulaştırmayı yapan idareden başka bir idare tarafından kamulaştırma yoluyla gerçekleştirilecek bir kamu yararı amacıyla kamulaştırılan taşınmazın kendisine devrinin istenmesi ve devrin de yapılmış olmasına karşın, devralan idarece de devir amacına ya da genel olarak kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek olduğu gibi bırakılmış olmalıdır. Kamulaştırılan taşınmaz malikinin malı geri alma şartlarında olduğu gibi, idarenin kamulaştırdığı taşınmazı mutlaka kamulaştırma sebep ve amacına uygun olarak kullanması veya kullanmaya başlaması zorunlu değildir. İdare, kamulaştırdığı taşınmazı kamulaştırma amacına yönelik olmamakla beraber, kamu yararına yönelik başka bir ihtiyacın karşılanmasına da tahsis edebilir. 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu, bu noktada 6830 Sayılı eski İstimlak Kanunu’ndan ayrılmaktadır. 6830 Sayılı İstimlak Kanununa göre, kamulaştırılan taşınmazına salt kamulaştırma sebep ve amacına uygun olarak herhangi bir tesisat yapılmayarak olduğu gibi bırakılması malikin geri alma hakkının dogması için yeterli idi. Bu nedenle, 6830 Sayılı İstimlak Kanunu’na göre idare, kamulaştırmanın sebep ve amaç unsurları ile bağlı iken, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre sadece kamulaştırmanın amaç unsuruyla bağlı tutulmaktadır.
 
Kanun, kamulaştırılan taşınmaz mal malikinin geri alma hakkının doğmadığı halleri de düzenlemiştir. Bir defa, kamulaştırmayı yapan idarenin, taşınmaz malı kendi rızası ile amacına uygun şekilde kullanmaması gerekmektedir. Taşınmaz, başka sebeplerle kullanılamayacak durumda olursa, bu madde kapsamına göre işlem yapılamayacaktır. Örneğin, kamulaştırılan taşınmaz sit alanı içine alınmışsa, olduğu gibi bırakma ve hiçbir işlem yapılmama unsurları gerçekleşmeyecektir. Bu durumda mal sahiplerinin geri alma hakkı doğmayacaktır. Kanunun 23. maddesinin son fıkrasına göre, özel kanunlarda belirtilen istisnalar saklı tutulmuştur. Yine aynı fıkraya göre, 1164 Sayılı Arsa Ofisi Kanunu uyarınca yapılan kamulaştırmalarda geri alma hakkı kullanılmaz. Özel bir yasayla Başbakanlık Toplu Konut İdaresi’ ne devredilen Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü’ nün teşkilat ve görevlerini düzenleyen 1164 Sayılı Arsa Ofisi Kanunu’nun 2001 yılında 4698 Sayılı Kanunla değişik 9. maddesinde, ‘’Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü; konut, sanayi, eğitim, sağlık ve turizm yatırımları ile kamu tesisleri için gerçek ve tüzel kişilere ait arazi ve arsaları ve bunlar içerisinde veya üzerinde bulunan muhdesatı Bakan onayı ile kamulaştırmaya yetkilidir.’’ hükmü bulunmaktadır. Söz konusu madde uyarınca, Genel Müdürlük tarafından konut, sanayi, eğitim, sağlık ve turizm yatırımları içim yapılacak kamulaştırmalarda, kamulaştırılan taşınmazın kullanma amacı değişse de, 23. madde hükmü uygulanmayacaktır.
 
23. maddenin uygulanmayacağı özel kanunlardan birisi de, 775 Sayılı Gecekondu Kanunu’dur. Kanunun 40. maddesinde; ‘’Bu kanun gereğince yapılan kamulaştırmalarda 6830 Sayılı İstimlak Kanununun 23. maddesi uygulanmaz denilmektedir.
 
Son olarak, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun üçüncü maddesinde belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırmalarda da (örneğin sulama, baraj ve iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, turizm, kıyıların korunması gibi amaçlarla yapılacak kamulaştırmalar), malik için geri alma hakkı doğmaz.
 
VII.                       SONUÇ
 
Kökeni ilk çağlara kadar uzanan ve günümüzde de tüm dünya ölçeğinde, kamu yönetimlerinin kullandığı en önemli yasal imkânlardan biri olan kamulaştırma, ülkemiz merkezi ve yerel yönetimlerince de geçerli ve etkin bir kamusal tercih olarak değerlendirilmekte ve kullanım alanı bulmaktadır.
 
Ülkemizde, 1982 Anayasası’nın 46. maddesiyle anayasal temeli oluşturulmuş bulunan kamulaştırma, 1983 yılında yürürlüğe giren ve 2001 yılında önemli ve köklü değişikliklere tabi tutulan 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu ile tüzel altyapısını sağlam bir temele oturtmuş bulunmaktadır.
 
Kamulaştırma işlemi, her ne kadar sağlam ve tutarlı yasal temellere sahip kılınsa da, uygulama safhasında kamu yönetimlerine, taşınmaz malı kamulaştırılan kişilere hatta tüm topluma yönelik zararlara sebebiyet verebilmektedir.
 
Kamulaştırma ile ortaya çıkan sorunların en önemli kaynağı, taşınmaz mal sahiplerine, kamulaştırılan taşınmazları için ödenecek bedellerdir.
 
Kamulaştırma uygulamaları ile ilgili olarak, önemli sorunlardan birisi de, kamu yönetimlerinin, kamu hizmetleri için ihtiyaç duydukları taşınmaz malları kamulaştırmak için gerekli mali kaynaklara sahip olamamalarıdır.
 
Ülkemizde, elde ettikleri mali kaynakları ihtiyaçları karşılamaktan uzak olan yerel yönetimler başta olmak üzere tüm kent yönetimlerinin sahip oldukları bu sıkıntı, kamulaştırma yoluyla kamusal hizmetlerin gereği gibi sağlanmalarının önündeki en büyük engel niteliğindedir.
 
Bu sorunun aşılması için, özellikle yerel yönetimlere, -anayasal ilkeler ve ülke olarak uymayı taahhüt ettiğimiz Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı hükümleri ışığında- görevleriyle orantılı gelir kaynaklarının sağlanmasıdır. Bu yapılamadığı takdirde, tüm ülke ölçeğinde, kamusal hizmetlerin önemli ölçüde aksaması kaçınılmazdır.
 
Bir başka önemli sorun ise, kamulaştırma süreci içerisinde adli ve idari yargı mekanizmalarının isleyişinde yaşanan gecikmelerden kaynaklanan sorunlardır. 2001 yılında yapılan değişikliklerle süreçteki önemi daha da artan yargı mekanizmasında çeşitli nedenlerden dolayı yaşanan gecikmeler, kamulaştırma ile amaçlanan yararın edinilmesinin gecikmesine ve hatta ortadan kalkmasına neden olabilmekte, özellikle bedel tespitindeki gecikme ve mahkeme sürecinde bilirkişilik kurumunun yetersizliği nedeniyle de taşınmaz malı kamulaştırılan kişiler maddi ve manevi zararlar görebilmektedirler.
 
Adli ve idari yargı mekanizmasında yaşanan bu sorunların çözümü, adli yapımızın geçmişte ve günümüzde yaşanan gecikmeleri bertaraf edecek şekilde modernleştirilerek fiziki ve beşeri yönlerden geliştirilmesiyle çözülebilir. Mahkeme ve adli personel sayısının artırılması, adli eğitim sürecinin etkin bir şekilde işletilmesi gibi yöntemlerle yargı mekanizmasının daha işler hale getirilmesi mümkün olabilir.
 
Kamulaştırma işleminin yürütülmesini sağlayacak yetişmiş personel ve teknik altyapıdan yoksunluk durumu da, uygulamada kamu yönetimlerinin karşı karşıya oldukları sorunlardır. Kamulaştırma işlemlerinin kesintiye uğramasına neden olan bu durumun da çözülmesi, tıpkı yargı mekanizmasında olduğu gibi, yönetimlerin fiziki ve beşeri kapasitelerinin artırılması ve konuyla ilgili mesleki eğitim faaliyetlerinin geciktirilmeden yapılması ile mümkün olacaktır.
 
Kamulaştırma ile ilgili en önemli ilke, kamu yönetimlerinin elinde bulunan bu güçlü ve önemli silahın, yalnızca kamu yararına özgülenen amaçlar için ve de devlet – toplum ilişkilerini zedelemeden kullanılması gerektiğidir. Kamulaştırmanın siyasi otoriterlerce ve idari makamlarca, kamu yararı amacı dışında başka amaçlar için kullanılmaya kalkışılması, işlemin yapılmasında özel çıkarların, siyasi ve kişisel husumetlerin ön plana çıkarılması gibi hareketler, devletin toplum nezdinde sahip olduğu en güçlü araçlardan biri olan kamulaştırma işleminin toplum huzurunu bozucu sonuçlar ortaya çıkarmasına neden olacaktır. Böylece kamu düzeninin sağlanması için ortaya konulmuş bir idari işlem, toplum için tamamen farklı sonuçlar doğuracak, devlet – toplum ilişkisi ciddi yaralar alacaktır. Bu nedenlerle, siyasi ve idari otoritelerin, kamulaştırma işlemine başlarken, işlemin temel amacı olan kamu yararına ekseninde hareket etmeleri gerekmektedir. Kamulaştırma, amacına uygun kullanıldığında ölçüde etkili olacaktır.
 

Av. Deniz Cem TOPTAŞ

Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar bilgilendirme amaçlıdır. Reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde algılanmamalı ve yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.
© Beylikdüzü Avukat: Av. Deniz Cem Toptaş - Toptaş Hukuk Bürosu